Mars, bir diğer adıyla Kızıl Gezegen’dir. Bu yüzden bu yazı içerisinde sık sık bu ismi de kullanacağız. Öncelikle Kızıl Gezegen’in tarih boyunca insanoğlunu büyülediğini söyleyebiliriz. İnsanlığın teleskoplarını uzaya diktiği çağlardan itibaren Kızıl Gezegen, herkes için bir merak konusu olmuştur. Bu yüzden de insanlık bu kızıl kayayı öğrenmek için çok emek harcamıştır.
Güneş Sistemi içerisinde yer alan kaya gezegenlerden biri olan bu kızıl gezegen, aynı zamanda Güneş’e en yakın 4.gezegendir. Bu kızıl kaya parçası insanlık tarihi içerisinde farklı konularda da kendine yer bulmuştur. Bunlardan bir tanesi de kültürlerdeki tanrı figürleridir. Renginden dolayı bu gezegen en az 10 kültürde savaş tanrısını temsil etmiştir.
Mars ve Özellikleri
Bu kızıl kaya parçasında, ilk bakışta dünyaya çok benzer dağlara, volkanlara, kanyonlara, geniş ovalara, kutup buzullarına rastlamak mümkündür. Gezegenin aynı zamanda çok değişken bir atmosferi de bulunmaktadır. Bu atmosfer gün batımı ve gün doğumunda pembe ya da kırmızı rengine bürünebilir. Ama aynı zamanda gün içinde de sârı veya kahverengiye dönen soluk bir renk alabilir. Zaman zamanda gezegeninin bulutlu bir gökyüzüne sahip olduğu söylenebilir.
Fakat halâ Mars gezegeninde bilinmeyen birkaç şey vardır. Bunlar; yüzey su kaynakları, kalın ve yaşanabilir bir atmosfer ve yaşamdır. Ayrıca çarpışmaların oluşturduğu kraterlerin sayısı dünyada birkaç tane sınırlıyken kızıl gezegende bu sayı çok çok daha fazladır. Kızıl gezegenin toprağında büyük ölçüde demir oksit, yani bizim pas dediğimiz madde bulunur. O yüzden de gezegenin yüzey rengi kırımızı olarak görülür.
Bu gezegen, gezegen bilimcilerin söylediklerine göre diğer gezegenlerden oldukça farklı bir gezegendir. 2 uydusu Phobos ve Deimos’da kendi çaplarında birer jeolojik gizem teşkil etmektedirler. Bu iki uydunun, büyük olasılıkla uzak bir geçmişte Mars kütle çekimi tarafından yakalandığı ve gezegenin yörüngesine oturmuş asteroitler olduğu düşünülmektedir.
Kızıl Gezegenin Geçmiş ve Oluşumu
Bu kızıl kaya parçası, yaklaşık olarak Dünya ile aynı zamanda yani 4,5 milyar yıl önce şekillenmeye başlamıştır. Yeni doğmuş gezegen o dönemde hızla soğuyarak kalın bir yer kabuğu oluşturmuştur. Fakat gezegende herhangi bir tektonik levha bulunmamaktadır. Yani buradan hareketler gezegenin yüzeyinde aktif volkanların olduğunu söylemek güçtür. Gezegenin çekirdeği soğuyunca dinamo hareketi durmuştur. Bu sebeple kızıl gezegenin güçlü bir manyetik alan geliştiremediği söylenebilir. Aslında bilim adamları, gezegenin ilk oluşmaya başladığında sıcak, nemli ve kalın bir karbondioksit atmosfere sahip olduğunu düşünmektedirler. Fakat gezegenin çekirdeğinin hareketinden dolayı olması gereken manyetik alan da oluşmayınca bu yaşanabilir atmosfer de ne yazık ki sabit kalamamıştır.
Herkesin Merak Ettiği Soru: Kızıl Gezegende Su Var Mı?
Bu soruya kısaca evet diyebiliriz. Ama neden evet dediğimizi izin verin açıklayalım. Çünkü bu evet cevabının arkasındaki bilgileri bilmezseniz bu gezegeni tanıyamamış olursunuz. Öncelikle, dünyadan yapılan gözlemler ve kızıl gezegeni inceleyen uydulardan biliyoruz ki gezegenin, eski zamanlardan kalma bir takım coğrafi şekiller barındırdığını söyleyebiliriz. Bunlardan bazıları taşkın ovaların, nehir yatakları ve göllerdir. Hatta ve hatta bu kızıl gezegeninin eski zamanlarından kalma okyanus kıyıları da görülebilmektedir. Bunlara eski zamanlar diyoruz çünkü artık gezegenin bu coğrafi şekilleri içerisinde su bulunmamaktadır. Ancak bu durum tortul kayaçların yanında gezegenin geçmişinde sıvı suyun var olduğunu da gösterir.
Uzun bir süre boyuna kızıl gezegende su bulunması tam bir muammaydı. Çünkü geçmişte sıvı suyun olduğuna dair izlere açıkça görülmekteydi. Fakat kimse hem suyun hem de atmosferin nereye kaybolduğunu bilmiyordu. Bunun cevabı yine gezegenin kendi içinde saklıydı.
Milyarlarca yıl önce kızıl gezegenin düşük Kütle çekimi ve manyetik alanının kaybolması gibi etkenler birleşince atmosfer uzaya doğru uçup gitmişti. Bunun sonucu olarak da sıcaklıklar ve atmosferik basınç, sıvı suyun var olabileceği seviyenin altına düştüğü için birtakım felaketler yaşanmıştır. Sonuç olarak Mars sularından geriye kalanlar tozlu yüzeyin altındaki kutup buzulları ve buz yatakları içine hapsolmuştur.
Dünya’nın Kırmızı Küçük Kardeşi
Mars gezegeninde sıvı suyun serüveni aslında dünyadakine de benzerlik göstermektedir. Çünkü dünyada yüzeyin altındaki buzulların erimesi olağanüstü yüzey şekilleri değişimine sebep olmuştur. Bunun aynısı dünyanın küçük kardeşi olan kızıl kaya parçasında da gerçekleşmiştir. Kuzey Kutup Bölgesi’nde bulunan uzay aracının çektiği görüntüler bize birtakım bilgiler vermektedir. Bu bilgiler; buzun doğduğu, yumuşadığı ve sonradan yeniden eridiği desenli zeminlerden alanları göstermektedir. Gezegenin yüzeyinin altındaki buzulların eridiği diğer yerlerde üst üste binen kaya katmanları iyice yerleşip kaotik arazileri oluşturmuştur. Böylelikle çöküntü sırasında açığa çıkan su, geniş akıntı kanallarını biçimlendirilmiştir. Bunu sonucu olarak da su, bu kızıl gezegenin yüzeyinden kutuplara taşınmış ve halâ da kutup buzullarının altında bulunmaktadır.
Güneş Sistemi’nin En Büyük Dağı
Mars aynı zamanda Muazzam büyüklükte volkanik etkinliklerde deneyimlemiştir. En büyük dağ bu volkanik etkilerle meydana gelmiştir. Bu dağ aynı zamanda Güneş Sistemi içerişindeki en büyük dağdır. Olimpos Dağı, olarak adlandırılan bu dağ Tharsis Tümseği adı verilen kalın bir yer kabuğu tabakasının üzerinden yükselir. Dağ ve yer kabuğu tabakası zaman içinde oluşurken zemine yaptıkları baskı yer kabuğunu çatlatmıştır. Meşhur Marineris Vadisi işte böyle bir çatlama sonucu oluşmuştur. Bu vadi aynı zamanda bir kanyondur ve gezegenin üçte biri boyunca uzanmaktadır. Bu da bu vadiyi yine Güneş Sistemi içerisinde bulunan en büyük kanyonlardan biri yapar.
Gezegen Hakkında Diğer Önemli Bilgiler
Öncelikle bu kızıl gezegen, Güneş Sistemi içerisinde bulunan 4 kaya gezegenden biridir. Aynı zamanda gezegenin konumu yaşanabilir bölge olarak öngörülen bölgenin içindedir. Fakat yukarıda bahsettiğimiz nedenlerden dolayı gezegende bizim bildiğimiz düzeyde bir akıllı yaşam formu bulunmamaktadır. Gezegenin güneşe en yakın noktası 206,6 milyon kilometre, en uzak noktasıysa 248,2 milyon kilometredir. Gezegenin 1 günü neredeyse 1 Dünya günü uzunluğunda ve 1 yılı 1.88 Dünya yılı uzunluğundadır. Bunun nedeni gezegenin neredeyse dünya ile aynı hızla dönmesidir. Ayrıca eksen eğikliği 25 derecedir. Son olarak da bu gezegendeki kütle çekimi bizim yaşadığımız gezegen olan dünyanın 3’te 1 oranındadır. Yani bizim kütle çekimimizin 0,37 katıdır.
Mars gezegenine baktığımınız zaman, henüz Güneş Sistemi içerisinde bile keşfedilecek çok fazla gezegen olduğunu söyleyebiliriz. Bu kızıl gezegen, dünyanın en yakın komşularından biridir. Ancak bu gezegen, yaşam bulundurma ihtimali de en düşük gezegenlerdendir. Fakat yine de kafamızı kaldırıp bu gezegenlere ve hatta daha da ötesine bakmalıyız. Çünkü hepimizin bildiği gibi İstiklal Göklerdedir.