Teknoloji çağında yaşayan ancak teknolojiye yalnızca iPhone, Samsung vb. markalar üzerinden bakan bir toplum olarak incelememiz, üzerine düşmemiz ve hatta geliştirmemiz gereken sistemler var. Bunlardan birisi de füze sistemleri. Artık ülkelerin, birbirleri ile olan ikili ilişkilerinde hatta ve hatta uluslararası ilişkilerinde de diğer ülkelere karşı bir koz olarak ellerinde bulundurduğu, bir güç halini almış füze sistemleri. Konu başlığımız çok geniş olduğu için biraz daraltarak, biraz da gündemimiz ile ilişkilendirerek ilerlemek isterim.
Kısa Menzilli Balistik Füzeler (Short-range Ballistic Missile SRBM): Menzil aralığı yaklaşık olarak 150 km ile 1000 km aralığında bulunan balistik füzelerdir.
Orta Menzilli Balistik Füzeler (Medium-range Ballistic Missile MRBM): Menzil aralığı 1000 km ile 3000 km aralığında bulunan balistik füzelerdir.
Kıtalararası Balistik Füzeler (Intercontinental Ballistic Missile ICBM): Menzil aralığı 5000 km üzerinde bulunan balistik füzelerdir.
Yukarıda ki füzelerin menzillere göre isimlendirmelerini verdikten sonra ‘balistik’ kelimesini inceleyerek yazıya başlamakta fayda var. Balistik (atış bilimi) mermi ve füze hareketlerini inceleyen bir bilim dalıdır. Dolayısıyla ‘Balistik Füzeler’ ayrıca irdelenen, dünya üzerindeki dengeleri değiştiren ender buluşlardan birisidir. Harp başlığı, kademe katı yakıt motoru ve yakıt depoları gibi bölümleri içerisinde barındırır. Günümüzde ülkelerin birbirlerine karşı tehditlerinde kullandıkları silahların başında gelir diyebiliriz. Bunun sebeplerini açıklayacak olursak; balistik füzelerin en önemli özelliklerinden birisi çeşitli başlıkları bulundurabiliyor olması. Bunlar kimyasal, biyolojik ve nükleer olmak üzere 3 farklı çeşide ayrılıyor. Bu başlıklardan birini veya daha fazlasını da bulundurabiliyor. Bence en önemlisine gelecek olursak eğer, kıtalararası balistik füzelerin menzillerinin ve hızlarının inanılmaz derecede yüksek olması. Bunu şöyle ayrıntılı anlatmak gerek; kıtalararası balistik füzelerin çalışma mantığında, fizik biliminin konularından birisi olan ‘eğik atış’ yatmaktadır. Yani fırlatılan veya hareket eden bir cisim yatayda ilk hızını sürtünme gibi etkenler ile yavaş yavaş tüketirken, dikeyde ise bu hızını yer çekimi, sürtünme vb. etkenler ile kaybederek tepe noktasına varır. İşte aslında balistik füzeleri mükemmel kılan özellik burada ortaya çıkıyor; kıtalararası balistik füzeler, atmosfer katmanlarını aşıp, troposferin dışına çıkarak burada serbest kalıp, yataydaki hızının verdiği etki ile yalnızca hedefe doğru ‘serbest düşme’ gerçekleştirmektedir. Binlerce kilogram ağırlıkta harp başlıklarına sahip olan balistik füzeler, bu yükseklikten düşerek ses hızının 10 katına kadar çıkabilmektedir. Sadece şunu düşünün, binlerce kilogram ağırlıklı bir patlayıcı hedefe doğru sesten 10 kat daha hızlı bir şekilde düşüyor… Nasıl bir sistem bunu engelleyebilir? Nasıl bir sistem bunun önüne geçebilir? Nasıl bir etkisi olur? Sorularımızın ardı arkası kesilmez…
Ülkelerin ellerinde bulundurduğu balistik füzeleri inceleyecek olursak:
RT-2PM Topol (Rusya)
Rus yapımı olan bu balistik füze, dünyanın en uzun menzile sahip olan balistik füze sistemidir. Menzili 10.000 km karadan karaya balistik füzelerinden biridir. 1 ton savaş başlığı taşıyabilir ve yaklaşık 45 ton ağırlığındadır.
Şahab-3 (İran)
Şahab-3 füzeler, nükleer başlık taşımaya uygun olan balistik füzelerdir. Menzili 3.000 km civarında olmaktadır.
DF-41 (Çin)
Geliştirilme aşamasının bitmesiyle Dünya’nın en yüksek tahrip gücüne sahip olan füzelerden biri olacağı belirtilmiştir. Menzili 12.000 ile 15.000 km arasında değişmekte olup katı yakıtla çalışan balistik bir füze sistemidir.
Taepodong-X (Kuzey Kore)
Menzili : Bu konuda net bilgiler olmamakla birlikte 500 km ile 1500 km arası menzile sahip olduğu sanılmaktadır.
Agni Füzesi (Hindistan)
Hindistan’ın nükleer alanda amiral gemisi olan füzenin 4 çeşidi bulunmakta ve 5500 km’e kadar menzile sahip olabilmektedir.
LGM-30 Minuteman (ABD)
Amerikan füzesi özelliklerinden birisi, tren veya hareket halinde diğer araçlara monte edilmektedir. Menzili 10000 km de fazladır.
Peki biz Türkiye olarak ne durumdayız? Bu konuyu irdelemek istersek eğer öncelikle elimizde olan verileri değerlendirerek başlamamız gerekiyor. Türkiye Cumhuriyeti olarak bu sürece dahil oluşumuz, orta seviyedeki gelişmiş ülkelerden (İran en yakın örneklerinden birisi) 10-15 yıl sonralara dayanıyor. Bugün geldiğimiz seviyede ise SRBM (Kısa Menzilli Balistik Füze) düzeyinde balistik füzeler üretmekteyiz. Son yıllarda sıklıkla gündeme gelen, atışlarını başarı ile gerçekleştirdiğimiz yerli üretim bir balistik füzeye sahibiz. İhracat ismi KHAN olarak belirlenen, Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından BORA ismi ile kullanılan balistik füzelerimiz Türkiye’nin bu alanda ki en ciddi başarısıdır diyebiliriz. Ancak yukarıda verdiğimiz menzil aralıklarına veya sadece komşu ülkelerimizin füzelerinin menzillerine bakacak olursak çok geride olduğumuz açık ve net. Bu geri kalmışlığı hızlı atılımlarla aşabilmek adına öncelikle Başbuğ Atatürk’ün “İstikbal göklerdedir.” sözünü kendisine ilke edinen kişilere, yöneticilere ve kurumlara ihtiyaç var. Bu kurumların gelişimini destekleyecek, atılımlarının önünü açacak çelikten bir iradeye ihtiyaç var…
Son dönemde gündemimizden düşmeyen S-400 yüksek irtifa hava ve füze savunma sistemleri ile F-35 beşinci nesil ağ merkezli harp sisteminin yeni öncüsü olarak sunulan savaş uçakları, haliyle merak uyandıran ve bizler için de önemli olan gelişmeleri beraberinde getirmektedir. Bir önceki yazımda da bahsettiğim farklı savaş stratejileri bunun bir örneği. Ancak her iki sistemin özelliklerini incelemekte ve getirilerini iyi anlayabilmekte fayda var. Çünkü bahsettiğimiz sistemler modern savaş stratejilerine yön veren, aynı zamanda teknolojik gelişmelerin yönelimlerini belirleyen sistemler. Bu yüzden teknolojinin savaş sahasındaki etkilerine göre yeni sistemlerin ortaya çıkışını nasıl tetiklediğini temelden kavramamız gerekmektedir.
Bu konuyu açıklığa kavuşturmakta fayda var. Balistik füzelerin özelliklerini, oluşturabilecekleri tahribatları ve bu sistemlerin nasıl kullanıldıklarını irdeleyerek savunma sistemlerine doğru bir yönelim gösterebiliriz. Savunma sistemlerini ve oluşturdukları etkileri incelemeye başladığımızda ise erişim engelleme/alan hâkimiyeti ismi verilen stratejiyi kavramaya çalışırız. Bu stratejinin daha genel bir ismi olan Ağ Merkezli Harp kavramını ele alarak, Türkiye’nin son dönemde S-400 hava savunma sistemlerini ve F-35 beşinci nesil savaş uçaklarının işlevlerini incelememiz gerekecek.
Tabi bu incelemeleri yapmadan önce de “Stealth” tanımını yaparak, ne olduğunu anlatmamız gerekecek.
Stealth Nedir?
Türkçe karşılığı ‘görünmezlik’ olsa da teknik bir terim olarak kullanılan Stealth aslında bizim anladığımızın dışında bir özelliğe karşılık gelmektedir. Görünmezlik denildiğinde bizlerin aklına gelen, gözümüz ile görememek olmaktadır. Ancak burada kullanılan Stealth kelimesi “ileri gizlenebilirlik” olarak tam karşılığını bulmaktadır. Dolayısıyla sadece düşük radar görünürlüğünün yanında; düşük görsel, termal, akustik, elektromanyetik, veri bağlantısı ve telsiz sessizliği gibi unsurların da bu özelliği oluşturduğunu aklımıza getirmemiz gerekiyor. 5. Nesil uçakların üretiminde Stealth olarak bahsi geçen konunun bu olduğunu bilmemiz gerekiyor.
- S-400 nedir?
S-400 Triumph (NATO kod adı : SA-21 Growler) yüksek irtifa hava ve füze savunma sistemidir. Mevcut hava ve füze savunma sistemleri içerisinde, gelişmiş sistemleri ile erişim engelleyici (Anti-access) ve alan hakimiyeti (areadenial) özelliklerini taşımaktadır. Sistemin hedefleri içerisinde; seyir füzeleri, bombardıman uçakları, görünmez hedefler, muharebe uçakları, balistik füzeler, insansız hava uçakları vb. bulunmaktadır ve hava sahasında görebileceğiniz bütün sistemleri hedef alabilmektedir. Ek olarak kara sahasında bulunan hedefler için de kullanılabilmektedir.
92N6E (veya 92N2E) isimli radar sistemi, iddiaya göre 100 hedefi izleyebilen ve 400 km (Görünmez yani ‘stealth’ adı verilen hedefler için 150 km) menzilli bir radar sistemidir. (Bu radar sisteminin, F-22, B-2 ve F-35 modellerindeki ‘stealth’ özellikli veya radara yakalanmama özelliklerine sahip savaş uçaklarını izleyebildiği öne sürülmektedir.) Dağlık arazide sistem yanlış dalga dönüşlerine veya dalga yığılmalarına karşı dayanıklıdır.
40N6 uzun menzilli füzesi 400 km menzile sahip olmakla beraber uçaklar ve balistik füzeleri hedef alabilmektedir. (Menzili, Patriot ve S-300 sistemlerinin menzillerinin iki katıdır.)
9M96, 96M96E füzeleri yüksek menzile sahip olmayan, düşük menzilli hedefler için yüksek başarı oranlarına sahip(Yapılan test atışlarındaki başarı oranları) füzelerdir.
S-400 hava ve füze savunma sisteminin bugün Rusya tarafından kullanıldığı yerler ise;
- 2007 yılında başkent Moskova,
- Suriye iç savaşının ardından 2015 yılında Tartus kentindeki Rus hava üssü,
- 2016 yılında Kaliningrad,
- Kırım’ın ilhakı sonrasında, Kırım.
Günümüzde ise Rusya, Beyaz Rusya, Çin ve Türkiye bu sisteme sahip olan ülkeler arasında bulunmaktadır.
- F-35 nedir?
F-35 Lightning II (Şimşek II) savaşlarda her amaç için farklı tipte bir uçak geliştirmek yerine, tek bir uçağın tüm görevleri yerine getirebilir özelliklerde olması için tasarlanmış 5. nesil bir savaş uçağı. Bu tanımın haricinde F-35’ler uçan bir savaş platformu olarak da tanımlanabiliyor. Yani F-35’ler öncelikli olarak muharebe-istihbarat, gözetleme, hedef tayini ve keşif unsuru görevlerini tümüyle icra edebilecek özelliklere sahip. Bu görevleri yerine getirebilmesi için tasarımsal ve teknolojik özelliklerini incelersek eğer;
- 360 derecelik füze tespit ve takip yetenekleri,
- Kızılötesi arama ve izleme kapasitesi,
- Gece-gündüz takip yetenekleri,
- Otomatik hedef belirleme radarı,
- Stealth (Görünmezlik) özelliği, radar tarafından izlenememe,
En son teknoloji ürünlerinin kullanımı ile geliştirilen sensörler F-35 savaş uçaklarına yukarıda saydığımız pek çok özelliği ek olarak kazandırmaktadır. Uçağın Stealth adı verilen özelliğinin temelinde ise F-22 Raptor adı verilen ABD üretimi savaş uçağının üretiminde kullanılan bazı tekniklerden yararlanılmıştır. Bunların en başında geleni ise motor hava giriş-çıkış bölümlerinin uçağın da içerisinde yer almasıdır. Bu şekilde motorun ortaya çıkarmış olduğu ısının, termal radarlar tarafından tespit edilememesi en aza indirgenmiştir. Bunun yanında uçağın taşımış olduğu mühimmatların gövde içerisine yerleştirilecek şekilde tasarlanması da bu özelliği kuvvetlendirmek amacıyla yapılmıştır.
Üretiminde uluslararası katkıda bulunan devletler bulunmaktadır. Proje kapsamında bu katkıyı 175 milyon dolar ile 3. seviye destekçi olarak Türkiye Cumhuriyeti de yapmıştır. Bizim dışımızda ise finansal desteklerine göre: 4.375 milyar dolar ile birincil destekçi ve müşteri ABD, 2.5 milyar dolar ile Birleşik Krallık 1. seviye destekçi, 1 milyar dolar ile İtalya 2. seviye destekçi, 800 milyon dolar ile Hollanda 2. seviye destekçi, 440 milyon dolar ile Kanada 3. seviye destekçi, 144 milyon dolar ile Avustralya 3. seviye destekçi, 122 milyon dolar ile Norveç 3.seviye destekçi, 122 milyon dolar ile Norveç 3. seviye destekçi olarak katkılarını yapmıştır. Bunlar dışında ise İsrail ve Singapur güvenlik yardımına katılmışlardır.
Üretilerek kullanıma sunulan 4 farklı tipte F-35 modeli bulunmaktadır. Kullanıcıların ihtiyaçlarına yönelik oluşturulmuş ve üretimde farklı modeller ortaya çıkmıştır. Bunlar:
- F-35A, Geleneksel kalkma ve inme
- F-35B, Kısa kalkış dikey iniş
- F-35C, Uçak gemileri için tasarlanmış modeli
- F-35I, İsrail modifikasyonlarıyla değiştirilmiş F-35A modeli
olarak üretilmiştir. Bunun dışında F-35’ler Amerika Birleşik Devletleri, Birleşik Krallık ve Hollanda’ya teslim edilerek envanterlerine giriş yapmaya başlamıştır.
Evet, gündemimizi bu derece meşgul eden ve bizi gerçekten büyük ölçüde ilgilendiren bu iki son teknoloji ürününü genel hatları ile incelediğimizde böyle bir genel şema ile karşılaşıyoruz. Dolayısıyla ne ile karşı karşıya olduğumuzu, ne alıp neye ortak olduğumuzu daha iyi anlamak adına bu yazının faydalı olması dileğiyle, bir sonraki incelememizde görüşmek üzere…